13 Mayıs 2014 Salı

Ali Avni Çelebi, (d. 1904 – ö. 1993). Türk ressam.
1904 yılında İstanbul'da doğdu. Babasının teşvikiyle 1918'de girdiği Sanayi-i Nefise'de Hikmet Onat ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu.1922 yılında yurt dışına çıktı ve Münih'te Hans Hoffman'ın yanında çalıştı. 1927 yılında Türkiye'ye geri dönüp Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği'ni kurdu. 1932 ve 1938 seneleri arası Güzel Sanatlar Akademisi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde eğitim görevlisi olarak çalıştı. 1938'de Leopald Levy'nin asistanlığını yaptı ve 1967'de emekliye ayrılana kadar atölye hocalığı görevini sürdürdü.
1993 yılında İstanbul'da yaşamını yitirdi.







Osman Nuri PAŞA (1839?; İstanbul - 1906?), Türk ressam. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, sanatçınınİstanbul'da doğduğu ve öğrenimini burada yaptığı bilinmektedir. "Mirat-ı Mektebi Harbiye" nin 279. sahifesindeki bilgiler bunu doğrulamaktadır. İstanbul Sultanahmetli olduğu da burada kaynaklıdır. 1857'de Harbiye dördüncü sınıfında iken SultanAbdülmecid ve Sultan Abdülaziz'e yaver ve ressam olarak saraya alındığı da buradan öğrenilmektedir. Bu görevinde miralaylığa (Albay) kadar yükselen sanatçı bundan sonra mirliva (Tuğgeneral) rütbesi ile Harbiye ve Kuleli resim öğretmenliğine atandı. Osman Nuri Paşa, Türk resinde ilk kez kahramanlık içeren bir konuda eser veren sanatçıdır.[kaynak belirtilmeli]
Osman Nuri Paşa Avrupa'da da resim öğrenimi yaptı. Yağlıboya tuvalleri dışındaki diğer çalışmaları, kendisinin ileri bir tekniğe sahip iyi bir hoca olduğunu ortaya koymaktadır.Sami Yetik'in ilk resim öğretmeni olan Osman Nuri Paşa, Ahmet Ziya AkbulutHoca Ali Rıza ve Hüseyin Zekai Paşa’nın da resim öğretmenliğini yaptı. Daha çok, sanatı tanıtmak ve sevdirmek alanında büyük hizmetlerde bulundu."Preveze" adlı tablosu, sanat yönünden olmasa bile, bu yönü ile sanat tarihinde özel bir yer tutar. Ertuğrul adlı tablosunun ise dahaolgun döneminde ve biraz daha ustaca yapıldığı görülmektedir.
Osman Nuri Paşa, Kuleli Askeri Lisesi’nde, resme yetenekli gördüğü öğrencileri not eder, daha sonra Harbiye Mektebi’ne geçtikleri zaman onları Harbiye Resim Atölyesine devam ettirirdi
.




5 Mayıs 2014 Pazartesi

Eşref Üren Eşref Üren;  (İstanbul 1898-Ankara 1984).
İbrahim Çallı ile tanıştıktan sonra ressam olmaya karar verdi. Sanay-i Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) giderken bir yandan özel dersler aldı. 1925′te Galatasaray’da ilk kez katıldığı sergiden Afgan kralının bir tablosunu alması üzerine, 1928′de kendi olanaklarıyla Paris’e gitti. D Grubu’na katıldı. Türkiye’ye dönüşünde çeşitli kentlerde resim öğretmenliği yaptı. 1942′de katıldığı 4. Devlet Sergisi’nde üçüncülük, 1945′te ikincilik, 1964′te birincilik ödülü, 1981′de Atatürk Sanat Armağanı’nı kazandı. 50′nin üzerinde tablosunun ve ressam olan eşi Melahat Üren’in (1918 -1969) bazı tablolarını Türkiye İş Bankası’na armağan etti. 1910 kuşağının geç izlenimci havasından ayrılarak özgün anlayışlara öncülük etti.









Gerçek boyutunda görüntülemek için resme tıklayın.

Adı:  turgut-zaim.jpg
Gösterim: 16
Boyutu:  20.0 KBTurgut Zaim (d. 1906, İstanbul - ö. 1974, Ankara), Türk ressam. 1906'da İstanbul'da doğdu, 1974'te Ankara'da vefat etti.
Güzel Sanat ­lar Akademisi'ni bitirip (1930), Pariste sanatını gelişti­ren Turgut Zaim, yurda dönünce öğretmenlik, Devlet Tiyatrosu'nda dekoratörlük yaptı. Müstakil Ressamlar, Heykeltraşlar Birliği ve D Grubu'nun sergilerine katılıp, Türk folklor ve geleneğinden yararlanarak Anadolu yaşamından aldığı konuları işlediği resimleriyle ün saldı. Türk resim sanatının cumhuriyet dönemi ile birlikte açılan yeni ve özgün atılımları içinde, köy temalarına yönelik figür üslubuyla Turgut Zaim’in oluşturmayı başardığı ulusal-yerel atmosfer, hala aşılamamış bir değer sistemi gibidir.Güzel Sanatlar Akademisi'nde İbrahim Çallı atölyesindeki yedi yıllık öğrenimi ve bir Paris yolculuğu ardından Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahne tasarımcısı olarak çalışmaya başlayan Turgut Zaim, çeşitli okullarda resim dersleri verdi. Bir süre sonra öğrenimini tamamlamak üzere yeniden Akademi'ye döndü. Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği sergilerine katıldı (1928-1929). 1930'da Akademi nin yüksek bölümünü bitirince resim öğretmeni olarak Sivas'a atandı. Burada halk kültürünü ve halk resmini daha yakından tanıma fırsatı buldu. "D Grubu" üyeleri arasında yer aldı (1933). Anadolu halk resminden ve minyatür geleneğinden yola çıkarak gerçekleştirdiği çok figürlü kompozisyonlarında evrensel bir anlatıma ulaşmaya çalıştı. Devlet Resim ve Heykel sergilerinde, 1939 ve 1957'de ikincilik, 1958'de birincilik ödüllerini kazandı. Yerel özellikleri ustaca yansıttığı, öz-biçim ilişkilerinde ulusal bir anlayışı benimsediği resimlerinde genellikle köylüleri, göçerleri konu aldı. "Orta Oyunu" (1935), "Yörük Köyü" (1957), "Yaylada Yörükler" (1962) gibi eserleri İstanbul Devlet Resim ve Heykel












6 Nisan 2014 Pazar

                                                                     HOCA ALİ RIZA

1858 yılında Üsküdar'da doğduğu için sanat tarihimize Üsküdar'lı Hoca Ali Rıza adıyla geçmiştir. Süvari binbaşısı Mehmet Rüştü Bey'in oğludur. Rüştiyedeki öğrenciliği sırasında resim derslerindeki yeteneği ile dikkat çeken Hoca Ali Rıza, resim derslerini Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid Bey ve Kez'den almıştır. 1884'te teğmen olarak Harbiye'yi bitiren genç ressam, bu yüksek okula resim öğretmeni olarak girmiştir. 

Onun bu dönem resimlerinde ve daha sonraki yıllarda, doğup büyüdüğü Üsküdar ve Karacaahmet'in sessiz köşelerini, kıyı kahvelerini ve güneşli kayalıklarını tercih ettiği görülür. Tek başına bir "okul" etkinliğiyle çok sayıda öğrenci yetiştiren Hoca Ali Rıza, resim derslerinde kullanmak üzere desen albümleri hazırladı. İkinci Meşrutiyet'ten sonra kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nde başkanlık yaptı. Yurtdışına çıkmamış ressamlarımızdandır. Harbiye'de çalışırken bir ara İtalya'ya resim öğrenimi için gönderilmesine karar verildiği halde, Napoli'deki bir kolera salgını buna engel olmuştur. 

Berlin üniversitelerinin kendisi ile ilişkiler kurmak için çabaladığı bu ünlü sanatçımız kurşunkalem çalışmalarında kurallar kurmuş bir üstattır. Bugün Hoca, Türk Resim Sanat Tarihi'nde eşine rastlanmayan bir değer olarak kabul ediliyor. Aşık olduğu tabiatın içine girip resimler yaparak ömrünü tamamlamıştır. Her sabah şafakla birlikte kalkar, Üsküdar'ın ve Boğaz'ın zenginliklerle dolu tepelerine tırmanır bir kaya parçasından, bir yelkenliden, bir fıstık ağacı siluetinden, bir İstanbul ahşap evinden bin bir renk manzumesi ile şaheserler yaratırdı. Hoca için realizmin en zengin temsilcisi diyebiliriz. Hoca yaşadığı çağın üstünde bir sanat anlayışına sahipti. 1930 yılında ölen Hoca Ali Rıza'nın mezarı Üsküdar Karacaahmet'tedir.

                                                                       ESERLERİ










31 Mart 2014 Pazartesi





Mehmet Ruhi Arel (1880-1931)

1900’de Bahriye Mektebi’ni teğmen rütbesiyle ve mühendis olarak bitirdi. Bir yandan görevini yaparken bir yandan da Sanayi i Nefise Mektebi’ne (sonradan Güzel Sanatlar Akademisi) devam ederek 1909’da üstün başarıyla mezun oldu ve aynı yıl Paris’e gönderildi. Ruhi Arel, Hikmet Onat ve Ali Sami Boyar ile birlikte bu dönemde devlet tarafından öğrenim için yurtdışına gönderilen ilk sanatçılardandı. Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda Fernand Cormon’la beş yıl resim çalıştı. 1914’te Türkiye’ye döndü, aynı yıl Sanayi-i Nefise Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atandı. Bir süre sonra buradaki görevinden ayrıldı, çeşitli okullarda ve Bahriye Mektebi’nde re sim öğretmenliği yaptı. Bu yıllarda, 1914’te kendisiyle birlikte Türkiye’ye dönen bir grup ressamla Osmanlı Ressamlar Cemiyetı’nin kuruluş çalışmalarına katıldı.

Paris’teki eğitimi sırasında sağlam bir desen bilgisi edinmiş, gerçekçi renklerle. akademik bir anlayışta çalışmıştı. Türkiye’ye döndükten sonra yerel özelliklerden etkilendi. Yerel ve toplumsal içerikli, büyük figürlerden oluşan kompozisyonlar gerçekleştirdi. 1. Dünya Savaşı yıllarında, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Şişli’de kurulan atölyede savaş, askerlik ve kahramanlık konulu çok sayıda resim yaptı. 

Sağlam bir perspektif bilgisiyle genellikle koyu renkler kullanarak, bazen geniş fırça vuruşlarıyla, tuval üstünde kabartılı bir doku görünümü verecek tarzda çalıştı. Yaşadığı yıllarda İstanbul’daki sergilerin yanı sıra İtalya, Almanya ve Avusturya’daki pek çok karma sergiye resimlerini gönderdi. A.B.









                           Süleyman Seyyid

İkinci asker ressamları kuşağından olan Süleyman Seyyid 1842 yılında Üsküdar’da doğar. Babası Kartal Maltepe eşrafından Hacı İsmail Efendi, dedesi ise ünlü bir sedef kakma ustasıdır. Süleyman Seyyid ilk ve orta öğrenimini Maltepe ve Maçka Askeri okullarında tamamladıktan sonra Harbiye Mektebi’ne geçer. 1862 yılında teğmen olarak mezun olduğu bu okulda M. Joseph Schranz ve M. Gués onun resim yeteneğini fark ederler. Karakalem, suluboya ve yağlıboya resimleri beğenilince Abdülaziz döneminde Paris’te Türk öğrenciler için kurulan Mektebi Osmani’ye gönderilir. Mekteb-i Osmani’de Fransızca öğrenir ve Güzel Sanatlar Okulu’nda önce Gustave Baulanger ve Robert Flori, daha sonra da altı yıl Alexandre Cabanel atölyelerine devam eder. Süleyman Seyyid’in dikkatli çalışmasını geliştirmesine yardımcı olan Cabanel portrelere, günlük yaşam ve tarihi konulara ağırlık veren, akademik ve klasik anlayışı estetik anlayışa tercih eden bir ressamdır.
Süleyman Seyyid Paris’teki ilk yıllarında hocasının da etkisiyle tarihsel olayları resmetmeye yönelir. Arkadaşları doğallığı ve perspektifi önemsediği için ona ‘metrologiste’ -ölçülü- adını takarlar. O sırada Abdülaziz tarafından gönderilen Şeker Ahmet Paşa ve onlardan daha önce ailesinin desteğiyle gelmiş olanOsman Hamdi Bey de Jean-Leon Gerome, Gustave Boulanger gibi oryantalist sanatçıların atölyelerinde çalışmalarda bulunurlar. Dönemim sanat çevresinden etkilenen Süleyman Seyyid aldığı eğitim sonucu bir eseri için aylarca uğraşan ve gerçeğe uygunluğa önem veren titiz bir ressam olur. Paris’te sekiz yıl kalır ve resimlerini sergiler. Bu arada ‘Officer dé Academié’ madalyasını alır.
1870 yılında bir yıl İtalya’da kaldıktan sonra İstanbul’a döner. Bir süre Harbiye Mektebi’nde Osman Nuri Paşa’nın yanında çalışır, 1880 yılında bu okuldan ayrılarak Kuleli Askeri Lisesine geçer. Harbiye’den ayrılmasına Paris’teki öğrencilik yıllarından beri sanat konusunda uyuşmazlık nedeniyle anlaşamadığı Şeker Ahmet Paşa’nın da orada çalışması sebep olarak gösterilir. 1871-1903 yılları arasında Harbiye Mektebi, Kız Sanayi Nefise Mektebi ve Askeri liselerde resim ve Orman ve Maden Mektebi ile Tıbbiye Mektebi’nde Fransızca dersleri verir. Mekteb-i Mülkiye-i Şahane’nin ilk kuruluşunda ders programlarını düzenleyerek sanat eğitimciliğiyle Tanzimat döneminde Batılılaşma hareketine katkılar sağlar. 1910 yılında albay rütbesiyle emekli olan sanatçı 1881 yılında Elifba Kulübü’nün sergisine bir resimle katılır. Emekliliğinde Üsküdar’dan Sarıyer’e taşınır. Esprili, tarih bilen, eleştiren, filozofça görüşlere sahip, aydın kişiliğinin öğrencileri üzerinde de olumlu ve yapıcı etkileri olur. Öğretmenlik ile birlikte İstikbal ve Osmanlı gazetelerinde sanat yazarlığı ve çevirmenlik görevlerini de üstlenir. Perspektifle ilgili olarak yazdığı resimli ‘Fenni Menazır’ adlı kitabı ölümünden sonra basılır.
Sanatçı Üsküdar Nuhkuyusu’ndaki ahşap evde oturduğu yıllarda ‘Filozof’ adını verdiği eşeğine binip Alemdağ kırlarına gider ve resimlerini açık havada ya da atölyesindeki modeller karşısında yapar. Konularını güzellik kaynağı olarak gördüğü Üsküdar’dan seçer. Ancak Üsküdar’la ilgili resimlerinin çok azı günümüze ulaşır. ‘Leylaklar’ adlı ünlü natürmortu üzerinde çalışırken atölyesinde bayılan ressam bu eseriyle Paris Dünya Sergisi’nden madalya kazanır. Süleyman Seyyid’in çağının sorunlarını önemseyen, özgür düşünceli yapısı nedeniyle terfileri ve aylıkları gecikirmiş. Bu durumlardan dolayı kırgın ve küskün olur. Özellikle oğlu doktor Cevat Beyin ölümünden sonra çöker ve 23 Eylül 1913’te Sarıyer’de hayata veda eder. Ortaçeşme mezarlığında toprağa verilir.
Kaynak:Nalan Yılmaz
İncirler ,Tual / Yağlıboya (17 x 30 cm.)
yemisler
Derviş-1898 ,Kağıt / Suluboya (55 x 40 cm.)
dervis
Kayıklar, 1884 – 1885 ,Tual / Yağlıboya (27 x 46 cm.)
kayiklar
Natürmort ,Tual / Yağlıboya (43 x 60.5 cm.)
kavunlu naturmort
Şebboy, 1899 – 1900 ,Tual / Yağlıboya (55.5 x 38.5 cm.)
sebboy
Natürmort
naturmort
Fenerbahçe’den Peyzaj, 1906 ,Tual / Yağlıboya (32 x 55 cm.)
fenerbahceden
Laleler ve Fulyalar, 1900 – 1901 ,Tual / Yağlıboya (55 x 46 cm.)
laleler ve fulyalar
Portakal, 1904 ,Tual / Yağlıboya (33 x 46 cm.)
portakalli naturmort
Karpuz, 1903 ,Tual / Yağlıboya (32 x 45 cm.)
karpuzlu naturmort
Topkapı Sarayı İkinci Avlusunda Yaşmaklı Kadınlar, 1871 ,Kağıt / Suluboya (85 x 60 cm.)
yasmakli kadinlar